Aladağlar 45K Yarış Raporu - 11/07/2025

Aladağlar’da Sadece Koşmadım Farklı Bir Gezegene de Adım Attım 


 

Yarış Kararı ve Hazırlık

Mayıs ayında Kilikya Ultra yarışında 55 km  koştuktan sonra bir süre daha ultra mesafe koşma fikri kafamda yoktu. Ta ki Alper, Mayıs ayının sonlarına doğru bir gün ofise gelene kadar. Aladağları çok iyi bilen eski bir koşucu olan arkadaşım Alper, kısa süre önce Mersin'e taşınmıştı. Ofisteki sohbetimizde, Aladağlar’da bu sene 45 km koşacağını söyledi. 

Geçen sene Aladağlar'da 25 km koştuğumda, hızlı irtifa kazanımından dolayı 2500 metrelere yaklaşırken çeşitli zorluklar yaşamıştım. Ama her şeye rağmen bulutların üstünde koşmak bambaşka bir hissiyattı. Bu sene de Aladağlar'da bir kez daha, çok zorlanmadan hazırlanarak 25k koşarım gibi bir düşünce vardı kafamda. Ama Alper'le görüştükten sonra her şey değişti. Alper, 25k parkurunun Aladağlar'ın yalnızca bir fragmanı olduğunu çok güzel bir şekilde anlattı. 45k parkurunda daha önce 3-4 kez yürümüştü. 

Aladağlar 45k parkurunun rotası, Niğde Çamardı-Demirkazık köyünden başlıyor ve Kayseri Yahyalı-Ulupınar köyünde bitiyordu. Bu rotaya aynı zamanda "Trans-Aladağlar" rotası da deniliyor. Meşhur bir rota. Dağcılık ve yürüyüş kulüpleri bu rotayı 2 gece 3 günlük bir program dahilinde yürüyorlar. Üstelik yürüdükleri rota da bizim koştuğumuzun dörtte üçü. 3450 metreye kadar çıkılan bir rota bu. Özellikle geçen sene 2000 metrenin üstünde zorlandığımdan bu rakım farkı beni oldukça korkutuyordu. Alper'le görüştükten 3-4 gün sonra kararımı vermiş ve 45k parkuruna kaydımı yaptırmıştım. 

Alper kalacağımız yeri de ayarladı. “Kudurun” koşu ekibimizdeki arkadaşlarıma Aladağlar 45k parkurunda koşacağımdan bahsettim. Yarışın bitiş yeri olan Kapuzbaşı Şelaleleri fotoğrafıyla da yarışı daha cazip hale getirerek gelmek isteyen olursa diye planımızı anlattım. Bu çağrıma Farida karşılık verdi. Mersin Peri Kartin ekibimizden Feride de yarışta koşmaya karar verince, Aladağlar ekibi netleşmişti.

Yarıştan Önceki Gün

45k parkuru, aynı zamanda 125k parkurunun ilk gününün de rotası olduğundan Cuma günü yapılacaktı. Perşembe günü öğleden sonra Mersin'den dört kişi yola çıktık. Demirkazık köyüne doğru kıvrılan yolda ilerlerken, Aladağlar göğe uzanan hırçın ve mağrur zirveleriyle karşımızda dikildi. Sanki topraktan değil, zamanın kendisinden doğmuş, binlerce yıldır orada göğü bekleyen kadim devler gibiydiler. Onların sessiz heybeti altında insan kendini bir karınca gibi hissediyordu. 

Eşyalarımızı pansiyona hızlıca bıraktıktan sonra kitlerimizi almak için etkinlik alanı olan Türkiye Dağcılık Federasyonu (TDF) tesislerine gittik. Dağın şakası olmayacağı için zorunlu malzeme listesi uzundu. Mum ve çakmak gibi normal yarışlarda alışık olmadığımız zorunlu malzemeler vardı. Ancak bu malzemelerin hepsi, dağda bir sorun yaşarsak kendimizi bir süreliğine idame ettirmek için gerekli olan şeylerdi. 

Kitlerimizi aldık, kahvemizi içtik. Yemeklerimizi yedik ve teknik toplantıyı dinlemeye başladık. Demirkazık TDF tesisleri çok keyifli bir yer, insanın bahçesinde oturdukça oturası geliyor. Mersin “Peri Kartin” ekibimizden Zeynep de 45 km koşmaya karar vererek yarıştan bir gün önce etkinlik alanında kamp kurmuştu. Keza 125k koşacak Veli hoca da bir gün önceden alana yerleşmişti. Hep birlikte yarış öncesi son kritikleri yaptıktan sonra hava kararmaya yaklaşmıştı. Teknik toplantı bitimi, TDF Dağ Evi'nin hemen yakınında olan “Cımbar Boğazı”na doğru kısa bir yürüyüş yaptık. Vadinin içinde kuş sesleri ile birleşen gün batımı çok dinlendiriciydi. Yürüyüşü bitirip dönüşe geçtiğimizde artık hava kararmıştı. Pansiyona gidip geceden yarış hazırlığını büyük ölçüde tamamlayıp dinlenmeye geçtik.

Pansiyondaki ablamıza sabah 4:30'da kahvaltıyı hazırlamasını söylemiştik. Yarış saat 06:00'da başlayacaktı. 5:15 civarında güzel bir şekilde kahvaltımızı yapıp yarış alanına doğru yola koyulduk. Yarışı tamamlayacağımız Kayseri'nin Yahyalı ilçesine bağlı Ulupınar köyünden, başlangıç noktası olan Niğde'nin Çamardı ilçesindeki Demirkazık köyüne dönüşümüz yaklaşık 3 saat sürecekti. Bu nedenle büyük de bir yedek çanta (dropbag) hazırlamıştık. Etkinlik alanına vardığımızda dropbaglerimizi de görevlilere teslim ettikten sonra artık yarışa hazırdık.

Başlangıç ve Zirveye Tırmanış

"Dağlarda kural basittir: Zirveye giden yol, birbiri ardına atılan adımlardan ibarettir. Sadece bir sonraki adımı düşünürsün, başka hiçbir şeyi değil."

Yarışa Alper ile beraber başladık. Farida da az önde bizimle birlikteydi. Feride yarışın hemen başlarında uygun adımlarla biraz önümüzde devam ediyordu. Zeynep ise hemen arkamızdaydı. Yarışın ilk 14 kilometresi, gittikçe sertleşen ve tamamen tırmanıştan oluşan bir etaptı. 1600 metre yükseklikten 3450 metre yüksekliğe kadar çıkacaktık.

İlk 6 km, toprak ve araçların da gidebileceği bir yolda, sık sık koşulabilir bir eğimde devam ettik. Yarışın ilk bölümünde aralıksız tırmanacağımızdan batonları da yarış başlamadan açmıştık. Bu bölümde Alper ve Farida ile birlikteydik. Uygun adım, istikrarlı bir tempoyla ufak ufak tırmanıyorduk. Derken 7. km'deyken ilk kontrol noktası (CP) olan Karayalak’a ulaştık. Suyumu çok az tüketmiştim, suluklarım doluydu. Biraz limon, tuzlu kraker, elma ve muz alıp yürüyerek CP'den çıktım.

CP'den çıkmamızla keçi yolu patika başladı. Eğim artık her geçen km sertleşecekti. 8,5 km'ye geldiğimizde “Kapı” adı verilen mevkide zaman sınırı (cut off) vardı. Buraya 2 saat 15 dakikada gelmemiz gerekiyordu. Tırmanışın sertliğinin artmasıyla biraz gerilerde kaldım. Çok zorlamadan gidiyordum. İlk defa çıkacağım yüksek irtifa nedeniyle çok temkinliydim. Zeynep, Alper ve Farida ile bu bölümde aramızdaki fark açılmaya başladı. 1 saat 40 dakikada Kapı'dan geçtim.Yer yer ayakta durmakta zorlandığımız çarşak ve kaygan zeminde ilerlemeye devam ediyorduk. 


Yükseklik artmaya başladıkça 11. kilometre civarında bizi güneş görmeyen yerlerde kalan kar manzarası karşıladı. Güneşin pırıl pırıl olduğu bir günde, binlerce tonluk gri kayaların dibinde, o çorak ve taşlık arazinin ortasında kalan bembeyaz kar birikintilerini görmek çok gerçeküstü bir duyguydu. Adımlarımın ve nefesimin sesi dışında hiçbir sesin olmadığı o yüksek irtifa sessizliğinde, Yaz mevsiminin ortasında o kar kütlelerini görmek bile insana tuhaf bir heyecan veriyordu. Temmuz ayında Mersin'e 2 saat uzaklıkta bu manzarayla karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi.

Rahat tempoda devam ederek 12. km'de çeşmeye ulaştım. Burada batonlarımı bir kenara bırakarak sularımın ikisini de doldurdum. Çok zaman kaybetmeden devam ettim, tırmanışın sonu yaklaşıyordu artık. 8. kilometreden itibaren kilometre başı aşağı yukarı 200 m irtifa kazanımı vardı. Çeşmeden çıkıp 200-300 m daha tırmanmıştık ki katırlarla karşılaştık. Katırlar, Aladağlar bölgesinde dağcılar ve kampçılar için hâlâ kullanılan bir ulaşım aracı konumunda. O bölgede bu tarz ulaşım işleriyle uğraşan Recep Şenol, üç yüklü katırı önüne katmış aşağıya doğru ilerliyordu. Alışılagelmedik bir görüntü olduğu için durup tüm koşucular bu anı fotoğraf ve videolarla ölümsüzleştirdik. 


Katırlarla karşılaştığımız noktadan bir 500 m daha tırmandıktan sonra, az önce bahsettiğim çeşmenin asıl kaynağına geldik. Buradaki su resmen buz gibiydi. O kadar soğuktu ki elimi akan suyun altına sokmamla, saniyeler içinde keskin bir soğuk hissedip irkilerek geri çekmem bir oldu. Bu, yorgunluğu anında silip atan, insanı kendine getiren canlandırıcı bir şok etkisiydi. Sularım dolu olduğu için burada yalnızca kendim su içip biraz yüzüme su serperek devam ettim.

Tırmanma rotasında sık sık dağcılarla karşılaşıyorduk. Su kaynağının olduğu yerde de bir grubun müzikler eşliğinde kamp yaptığını gördük. İçimden “Biz nefes nefese tempolu yürüyor ve koşuyoruz ama işin keyfini onlar çıkartıyor.” diye geçirerek zirveye doğru ilerlemeye devam ettim. Artık 13. kilometreyi geçmiş, zirveye çok yaklaşmıştık. Biraz daha tırmanarak yarış boyu ulaşacağımız en yüksek irtifa olan 3450 metreye ulaştık.

Zirve ve Yedigöller İnişi

Zirvenin sırtına adımımı attığım an, rüzgarın fısıltısıyla birlikte bambaşka bir dünya önüme serildi. Sanki dağın bir yüzü çetin bir imtihan, diğer yüzü ise yeryüzünün saklı kalbiydi. Hava sıcak olmasına rağmen rüzgar çok etkiliydi.

Kısa bir süre olsa da birlikte tırmandığımız koşucularla durup manzaranın keyfini çıkarttıktan sonra, batonlarımı katlayarak çok güzel bir meyilde koşmaya başladım. İşin açığı, bu bölümde teknik bir iniş bekliyordum. Bu kadar güzel koşulabilir bir eğimle karşılaşacağımı ummuyordum. Bu şekilde 3-4 km boyunca uygun bir tempoda Yedigöller bölgesine kadar indik. Yürüyüşçülerin ve dağcıların da kullandığı Yedigöller kamp alanında ikinci kontrol noktası vardı. Organizasyonun görevlendirdiği kişiler bir gece önceden gelerek burada kamp kurmuşlardı. Eşyaları ve bizim burada tüketeceğiniz yiyecekleri de az önce karşılaştığımız katırlarla yine bir gün önceden getirmişlerdi. 3100 metredeki Yedigöller kontrol noktası, daha önce koştuğum yarışlarda gördüğüm en iyi kontrol noktalarından biriydi. Haşlanmış patatesten karpuza, sandviç ekmeğinden peynire, ne ararsak vardı. Burada yine çok zaman kaybetmeden karnımı güzel bir şekilde doyurdum, elimde bir parça elma bir parça karpuzla yemeye devam ederek kontrol noktasından çıktım.


Bu bölümde bir süredir arkalı önlü ilerlediğimiz Arif ve Melike ile birlikte koşmaya başladık. Kontrol noktasından çok uzaklaşmamıştık ki Arif “Manzaraya bakın!” diye seslendi. Sağ tarafıma dönüp baktığımda, Yedigöller mevkiine adını veren göllerden birinin muhteşem güzelliğiyle karşılaştım. “Senden Allah razı olsun!” diye dönüp karşılık verdim. Patika yarışlarında düşmemek ya da yolumuzu kaybetmemek için bir sonraki adımınıza o kadar çok odaklanıyorsunuz ki bazen yanı başınızdaki güzellikleri kaçırabiliyorsunuz. Arif seslenmese yanı başımdaki gölü göremeyebilirdim. Göl, üzerindeki yamaçlardaki kar kalıntılarıyla 3100 m irtifada görülmeye değerdi. Burada doya doya hem video çektim hem de arkadaşlarla birbirimizin fotoğraflarını çektik.


Hacer Ormanları'nın Huzuru

Fotoğraf ve video faslından sonra giderek sertleşecek inişe doğru ilerlemeye başladık. 19. kilometreye gelmiştik ki çarşak, keçi yollu teknik iniş iyice kendini hissettirmeye başladı. Bu sefer daha da dikkatli, gözümü hiç önümden ayırmadan çok dik eğimde iniyordum. Hemen arkamdaki Arif, “Off şu manzaraya bakın!” diye bir kez daha seslendi. Arif’in sesiyle başımı kaldırdığımda gördüğüm şey bir vadi değil, yeryüzünün kendi kabuğunu ikiye ayırdığı devasa bir coğrafyaydı. Burası Dünya'dan çok, Mars yüzeyini andıran, uçsuz bucaksız, kızılımsı ve gri tonların hakim olduğu yabani bir diyardı. O devasa taş denizi ve yamaçlara tutunmaya çalışan cılız bitki örtüsü, vadinin ne kadar haşin ve el değmemiş olduğunu hissettiriyordu. 

O an anladım ki dağlar sadece tırmanılan taş yığınları değil, insana kendi sınırlarını ve dünyanın sonsuzluğunu gösteren ulu öğretmenlerdi. 


Gözle bakınca vadinin sonundaki Hacer Ormanları aslında çok da uzakta görünmüyordu. Ancak o zorlu, çok teknik, çarşak iniş nedeniyle 4-5 kilometrelik yolu 1 saat 15 dakikada kat edebileceğimi deneyimleyerek görecektim. O dik inişte her an düşebilme ihtimalini düşünerek diken üstünde koşuyordum. Bir taş grubunun ayağımın altından kayışı, anlık bir burkulma hissi beni daha da yavaşlatıyordu. Birkaç defa ufak düştüğüm yerler oldu. Bunun da etkisiyle hiç risk almadan sakin sakin inmeye devam ettim. Arif, Melike ve arkadan gelen birkaç koşucu da bu bölümde beni geçti. 

21. kilometrede arkamdan bir koşucu daha bana çok yaklaştı. Adı yine Arif olan ve daha sonradan Niğdeli olduğunu öğreneceğim koşucu arkadaşım. “ Akıllı adamın şu an burada olması için ne gerekçesi var. Bana tek bir mantıklı şey söyle!” diye esprili bir şekilde konuya girdi. Bir süre keyifli bir sohbet ederek birlikte devam ettik. 2-3 km daha hızlı yürüyüş temposunda ilerleyerek düzlüğe yaklaştık. 

24. km de organizasyonun görevlendirdiği fotoğraf ekibinin aracına ulaştık. Sularım tamamen bitmişti. Artık öğle saatleri gelmiş, hava ısınmış, irtifamız azalmıştı. Yanımda getirdiğim 250 ml'lik üçüncü suluğumu da burada doldurdum. Suyum ve fotoğrafçı arkadaştan aldığım bar ile birkaç fotoğraf çekimi de yaptıktan sonra yoluma devam ettim. 



Nihayet Hacer Ormanları'na ulaştım. İki yanımda yükselen devasa kaya duvarları ile geniş bir düzlüğün birleştiği bir traktör yolunda ilerliyordum. Burası, ağaçların birbirine girdiği sık bir orman değildi. Aksine, ulu çam ağaçları, aralarında nefes alacak boşluklar bırakarak birer nöbetçi gibi sıralanmıştı. Onların arasından süzülen güneş ışığı, koştuğum patikayı yer yer aydınlatırken, etrafta sadece adımlarımın ve nefesimin sesi vardı. Devasa dağların eteğindeki bu dinginlik, insana farklı bir huzur veriyordu.

Ormanın içinde yer alan üçüncü kontrol noktası Soğukpınar'a yaklaşık 6 km daha vardı. 30. km'deki Soğukpınar CP’sine kadar tırmanışlarda tempolu yürüyüş ya da yürü-koş, inişlerde ve düzde koşarak ilerledim. CP'de çok uzun kalmasam da oturup biraz oyalandım. Sularımı tekrar doldurdum. Başta karpuz olmak üzere CP’de kalan yiyeceklerden atıştırdım ve devam ettim.

Bitiş ve Kapuzbaşı Şelaleri

Artık kontrol noktası yoktu ve yarışın bitmesine yaklaşık 15 km kalmıştı. Hacer Ormanları bitmiyordu. Toplamda tek yönde 20 km koştuk Hacer Ormanları’nın içinde. Bir süre saatin GPS sinyalleri de tamamen gitti bu bölümde. 40. kilometreden sonra asfalt yola çıktık. Dağ patikalarının teknik zemininden sonra asfaltın o tekdüze ritmi, bir anlığına garip bir rahatlama hissi verdi. Enerjim yerindeydi ve dağlarda temkinli gitmemin avantajını burada, adımlarımı daha kararlı ve tempolu atarak alıyordum. Bu, yarışın son demlerinin başladığını haber veren, medeniyete dönüşün ilk işareti gibiydi.

Son bölümde tempomu iyice arttırdım. Beni inişte geçen 4-5 kişiyi bu bölümde tekrar geçtim. 44. km'yi geçmiştik ki bitiş noktasına ulaştım. Yarışı tam 9 saatte bitirmiştim. 

Bitiş yerindeki kamp alanında gözüm arkadaşlarımı aradı. Ancak hiçbiri yoktu. Organizasyon, yarışı bitiren koşucuları, emsali olmayan ve bu yarışa kaydolmamdaki sebeplerden biri olan Kapuzbaşı Şelaleleri’ne götürmüştü. Ben bu gezi için biraz geç kalmıştım. Ancak mutlaka o şelaleleri görmek, kısa süre de olsa buz gibi suda serinlemek istiyordum. Tesadüfen, organizasyonda görevli Kızılay sağlık ekibi Kapuzbaşı Şelaleleri’ne doğru gidiyordu. İzin isteyip hemen araca atladım. Kızılay ekibi beni şelalelere bıraktığında, bizim ekip dönüş hazırlığına başlamıştı. 10 dakika sonra dönüş servisi kalkacaktı. Apar topar koşarak arkadaşlarıma eşyalarımı bıraktım ve suya nereden girildiğini öğrenerek hızlıca ortadaki şelalenin döküldüğü yere gittim. Su, kısa süre de olsa çok iyi geldi. Ancak Kapuzbaşı Şelaleleri'ne doyamadım.

Kapuzbaşı Şelaleleri'nin en önemli özelliği, kaynağından çıktığı şekilde dökülmesi. Yan yana irili ufaklı yedi şelale düşünün. Bu şelalelerin en büyüğü 70 m, en küçüğü ise 30 m yüksekliğinden dökülüyor ve muhteşem bir görüntü oluşturuyorlar. Seneye bu parkuru eğer bir daha koşabilirsem, sırf burada daha çok zaman geçirmek için yarışı daha erken bitirmek hedeflerimden biri olacak kesinlikle. Hızlı şelale ziyaretinden sonra dönüş servisine yetiştim. Yarışı bitirdiğimiz kamp alanına döndüğümüzde, daldan sarkıtılan hortumla açık alanda diğer tüm koşucular gibi doğal duşumuzu aldık. Üstümü değiştirip karnımı biraz daha doyurduktan sonra 1 saate kalkacak dönüş servisini beklemeye başladık. 9 saatte kat ettiğim yolu, dönüşte 3 saatte servis aracıyla dönerek sabahki başlangıç noktamız olan Niğde Demirkazık TDF Dağ Evi'ne ulaştık. Pansiyona dönüp üstümüzü değiştirerek Çamardı’nda Alper'in tanıdığı bir kebapçıda karnımızı güzelce doyurduk. Dönüşte kutlama için nevaleleri alarak pansiyona döndük. Yarış kritiğini hep birlikte yapıp dinlenmeye geçtik.

Sabah uyandığımda Alper kalkmıştı. Geçen sene 25k parkurunda koştuğumuz Emli Vadisi'ne kısa bir yürüyüş planlamıştı. Kahvaltıdan önce bu planı da hayata geçirdik ve kahvaltı sonrası eşyalarımızı toparlayarak dönüş yolculuğuna koyulduk.

Yarış Sonrası ve Düşünceler

Aladağlar'dan geriye, ayaklarımdaki yorgunluktan daha fazlası kaldı. Bazen bir rüzgarın tenimdeki serinliği, bazen bir yudum buz gibi suyun hatırası, bazen de sadece o sonsuzluk hissine dalıp gitmek... "Dağlar seni çağırıyor" sözünün ne anlama geldiğini artık yaşayarak biliyorum. Bu bir davetti ve anlıyorum ki bu davete tekrar tekrar icabet edeceğim. 

Alper ofise geldiğinde, geçen sene koştuğumuz Emli Vadisi başlangıçlı 25 kilometrenin Aladağlar'ın bir fragmanı olduğunu söylemişti. Ne demek istediğini yarışı bitirdiğimde çok daha iyi anladım. Seneye, başta Kapuzbaşı Şelaleleri olmak üzere bu coğrafyayı daha detaylı ve sağlıkla keşfedebilmek dileğiyle...























Yorumlar

  1. Ayağına yüreğine sağlık, bir çırpıda okudum, sanki yaşamışım gibi hissettim.Detayları o kadar güzel vermişsin ki, gelecek yıl umarım bende katılabilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağol Aydın. İnşallah birlikte koşabiliriz

      Sil
  2. Ne kadar detaylı yazmışsın Cihan, çok iyi bir rehber olmuş, eline ayağına sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağol Senem. Aladağlar bambaşka bir yer.

      Sil
  3. 25 k zorluğunu gördüm sene koşmayı düşünmüyor dum ancak yazıyı okuyunca 45k karar verdim❤️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tarz yorumlar beni cok mutlu ediyor. Şimdiden sağlıkli, keyifli yarışlar olsun 😊🙌

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Adana Yarı Maratonu Yarış Raporu - 08/01/2023

Varda Ultra Trail 27k Yarış Raporu - 11/11/2023